İlham

Neden Kurallara Uyarız?

Eski zamanlarda bir Kral, yüksekliği bir milden fazla olan herkesin mahkemeyi terk etmesi gerektiğini söylüyor. Alice ise, bir milin yüksek olmadığını söylüyor. Bu insanlara uygun bir kural değil, çünkü 1 mil 10 cm ediyor. Fakat hafızanızı zorlarsanız Alice Harikalar Diyarında kitabında Alice, diğer kahramanlara göre oldukça uzundu. Kral bunu hemen orada uyduruyor. “Kitaptaki en eski kural bu,” diye karşı çıkıyor. Ancak Alice, eğer kural çok eskiyse, o zaman defterde olması gerektiğini söylediğinde Kral, kuralları okuduğu (ve bunları yazdığı) defterini kapatır ve onun yüzünü buruşturur. Carroll’un “Alice Harikalar Diyarında” adlı eserinde, tanıyacağımız gibi kural koymanın basitliğini anlatan çarpıcı bir hikayedir bu. 

Bilim tarihçisi Lorraine Daston’ın yazdığı “Kurallar: Yaşadığımız Şeyin Kısa Tarihi” de benzer şekilde mantığı ve kural koyan kralları karizmatik küçük karakterler olarak öne çıkarıyor. 

“Kültürler, kurallarının içeriği açısından herkesin bildiği gibi farklılık gösterir, ancak kuralsız bir kültür yoktur. Tüm bu kurallar hakkında bir kitap, insanlık tarihinden biraz daha kısa olurdu.”

Daston, araştırmasına “kural” teriminin etimolojilerini aydınlatarak başlıyor. Eski Yunancada, kural anlamına gelen kanon, ölçüm yapmak için kullanılan, kullanışlı bir şekilde düz ve uzun dev kamış bitkisine bağlanıyordu. Bu bağlantı nedeniyle, kelime hem yasalarla hem de bir model fikriyle ilişkilendirildi. Benzer şekilde, Latince regula terimi, hem ölçmek ve inşa etmek için kullanılan düz kalaslara hem de diğerlerinin daha mecazi olarak ölçüldüğü bir modele, örneğin bir ulusun hükümdarına bağlanır.

Altıncı yüzyılda yazılan St. Benedict’in Kuralı, yaklaşık bin beş yüz yıl sürmüştür. Her gün ne kadar şarap içilmesi gerektiği (hemina), belirli bir günde kaç mezmurun okunması gerektiği ve hangi sırayla ve ezbere olup olmadığı konusunda kurallar vardır. Bir lambanın bütün gece açık bırakılıp bırakılmaması (evet) ve yatağa kemer takılması gerekip gerekmediği (evet) ve genç keşişlerin nerede uyuması gerektiği (diğer genç keşişlerin yanında değil, yaşlı keşişler arasında) ile ilgili kurallar. Bir yolculukta nasıl davranacağına dair kurallar da vardır. 

Bu kurallar “kalın” kurallar olarak kabul edilir. Bu, çok sayıda olduklarından değil, yorumlanmaları gerektiğinden, örnekler verildiğinden ve her türlü istisnaya yer açtıklarındandır.

Örneğin, Alice’in Viktorya dünyasında, kalın bir kural olan “Genç hanımlar her zaman kibar olmalıdır” hakimdir ve Alice, Harikalar Diyarı’nın sürekli değişen koşullarında bu sözü yorumlamak ve canlandırmak için elinden gelenin en iyisini yapar.

İnce kurallar ise ideal olarak tüm durumlara aynı şekilde uygulanır. Daston’ın belirttiği gibi, ince kurallar “kendi kendine yeterli olmayı arzular”. Bir bilgisayar algoritması, ince bir kuralın bir örneğidir herhangi bir insan düşüncesine veya müdahalesine ihtiyaç duymadan dağıtılması amaçlanmıştır.

Uyulması halinde yasalar, sınıf ayrımlarını görünür hale getirdi. 

Amsterdam vatandaşları, temiz sokaklara ve tutarlı ve işleyen bir trafik sistemine elveriş sağlayan kurallara uydular. Neden? Niye? Daston, kuralların aynı zamanda norm olduklarında başarılı olma eğiliminde olduğunu öne sürer. Bazı dini toplulukların örtülü ve açık kıyafet kurallarıyla ne kadar başarılı olduğuna işaret ediyor. 

Zamanla akılla yakından ilişkili olan algoritmik hesaplanmış kurallar, hataya meyilli insan davranışlarından daha ideal olarak değer görmeye başladı. Bu nedenle her sonuçu düşünülmüş bir kural hataya meyili de azaltmanın önemli bir yoluydu. Buna örnek olarak trafik kurallarını kolaylıkla verebiliriz. Algoritmik düşünülen bu kurallar bir şehrin sorunsuz ulaşımına olanak sağlıyor. Böylelikle insanlar kendi düşüncesinden daha çok düşünülmüş ve hesaplanmış bir kurala uymaya onay verebiliyor. 


Kaynak: https://www.newyorker.com/science/elements/why-do-we-obey-rules

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.